07.05.2018

“İSLAM DİNİ VE KAYNAKLARININ ANLAŞILMASI, YORUMU” KONULU PANEL DÜZENLEDİ

Elazığ Müftülüğü'nün organize ettiği “İslam Dini ve Kaynaklarının Anlaşılması, Yorumu” konulu Panele; DİB Eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikret Karaman, İstanbul Eski İl Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ve DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Erul konuşmacı olarak katıldı...

Program 04 Mayıs 2018 Cuma günü Müftülüğümüz Edibe Can Konferans Salonunda düzenlendi. Düzenlenen programa, Elazığ Vali Yardımcısı Mustafa Temiz, DİB Eski Başkan Yardımcısı Mustafa Türkgülü, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Gıyasettin Arslan ve öğretim üyeleri, DİB Yurt Dışı Müşavirliğine atanan Bingöl Eski İl Müftüsü Mecit Can, İlçe Müftüleri, Elazığ’da bulunan İmam-Hatip Lisesi Müdürleri, Kur’an Kursu öğretmenleri ve din görevlileri katıldı.


Panelin açış konuşmasını yapan İl Müftüsü Yusuf Sarıkaya; topluma yön veren geleneklere dikkat çekerek:

"Kendi kabullerine Kur’an ve sünneti şahit getiren bir anlayıştan Kur’an ve sünnetin ışığında yürümeye adım atılmalıdır diyorum. Usul ortaya koymadan yola koyulmak uçsuz bucaksız çölde kaybolmaktır diyorum. Yaşadığı asrın sorunlarına çözüm üreten ameli fıkhı kutsal metin sayıp yenilenmeyen anlayışın çözüm üretemeyeceğini düşünüyorum." dedi.

Müftü Sarıkaya; “Gelenekler içinde gerileme yerine geleneğe saygı duyarak, geçmişin birikiminden de yararlanarak yenilenmek ve güncellenmek şarttır. Gelenek içerisinde yenilenmenin zorunlu olduğunu ifade ediyorum.” şeklinde konuştu. 

Prof. Dr. Fikret KARAMAN “Din ve diyanet konularında çok şeyler konuşuluyor”

Panelin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Fikret Karaman panelistleri tanıtmak için yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi:

“Programa katılan 3 değerli hocamız; Türkiye Diyanet Vakfı’na ait olan 29 Mayıs Üniversitesi’nin bünyesinde kurulan ve son 4-5 yıldır yoğun çalışmalar yürüten ‘Kur’an Araştırmaları Merkezi (KURAMER)’inde çalışmalar yürütüyorlar ve şu ana kadar da 30 civarında önemli yayınları oldu.

Din ve diyanet konularında çok şeyler konuşuluyor. İslam’ın tartışılır hale geldiği bir dönemde sahalarında söz söyleme bilgi ve birikimine sahip hocalarımız İslami kaynaklardan inanç-ibadet-muamelat ve evrensel ahlak gibi konularda İslam dininin hedefini amacını en sade ve anlaşılır biçimde, hayatın akışı içinde nasıl olmak gerektiğini aktaracaklardır.”

Prof. Dr. Bünyamin ERUL “Nebevi Tefsir, Hz. Peygamberin bütün ahlakıyla ve bütün hayatıyla yaşanmış şeklidir.”

Daha sonra ilk sözü alan Hadis alanında önemli çalışmaları olan (DİB  Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi) Prof. Dr. Bünyamin Erul vahiy ve peygamber ilişkisine dikkat çekerek şöyle konuştu:

“Yüce Allah iradesini bizlere 2 şekilde takdim etmiştir. Yazılı ve sözlü kutsal metinler ve o kitapları bizlere tebliğ eden açıklayan canlı ameli rehberler yani Peygamberlerdir. Rehber olarak sadece yazılı-sözlü bir rehber insanın idraki için yetmiş olsaydı Cenab-ı Allah’ın bunca Peygamber göndermesine gerek kalmazdı. Peygamberlerin görevi ilahi iradenin tarafından nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiğini ortaya koymaktır. Yani tabiri caiz ise, vahiy yani Kur’an ilahi iradenin senaryosu ise Allah Resulü ise bu senaryoyu canlandırandır. Bazı mütefekkirlerin ifadesi ile O Kur’an’ın canlı şeklidir. 23 yıllık nüzul sürecinde her şey canlı olarak yaşandığı için vahyin anlaşılması ve uygulanmasında herhangi önemli bir problem yaşanmadı diyebiliriz.

İslam’ın anlaşılması noktasında rivayet ve dirayet tefsirleri bize önemli mesajlar veriyor olsa da bu noktada şu soru ile karşı karşıya kalıyoruz. Peygamber Efendimiz acaba Kur’an ayetlerinin ne kadarını tefsir etti? Kaynaklara baktığımız zaman alimler diyorlar ki Peygamber Efendimiz tamamını değil ihtiyaç duyuldukça Kur’an’ı tefsir etmiştir. Dolayısıyla hadis kitaplarına baktığımız zaman bir nebevi tefsir çıkmaz. Biz nebevi tefsiri sadece tefsir kitaplarında ve bölümlerinde geçen ayetlerin tefsiri şeklinde anlaşılması değil, Hz. Peygamberin bütün ahlakıyla ve bütün hayatıyla yaşanmış şeklinin Kur’an’ın tefsiri olduğu şeklinde anlamaya çalışıyoruz.”

Bünyamin Erul konuşmasının sonunda dinleyicilere hadislerin en iyi şekilde anlaşılması noktasında kaynak olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye’deki 100 hadis hocasının katkıları ile hazırlanan ve 6 senelik bir çalışması sonucu 7 ciltten oluşan ‘Hadislerle İslam” eserini okumalarını tavsiye etti.

Prof. Dr. Mustafa Çağırcı “İman ve ibadet konularında değil ahlaki alanda problemler yaşıyoruz.”

KURAMER Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ise; 'en sorunlu işler ya doktorlara ya da hocalara soruluyor, dolayısıyla işimiz zor' diyerek başladığı konuşmasında günümüz insanlarının İslam kaynaklarından yola çıkarak din konusunun anlaşılması ve yorumunda çeşitli problemler yaşadığına dikkat çekerek şöyle konuştu:

"Geçmişte insanlar üç aşağı beş yukarı standart bir hayat yaşanıyordu. Hayatın her alanında öyle inanılmaz bir değişim ve dönüşümün yaşandığı bir çağdayız ki din ile ilgili konularda yapıp edeceklerimizi ve nasıl uygulamayacağımız soruları ile karşı karşıyayız. Tarihi süreç içinde itikadi konularda bazı tartışmalar olmuşsa da Müslüman toplumlar bu konularda fazla bir problem yaşamamışlardır. Bugün de itikat ve ibadet konusunda fazla bir problem yaşanmadığına inanıyorum. Bugün Müslümanlar ve genelde insanlık ahlaki planda sorunlar yaşamaktadır.

İnanç ve ibadet olmadan da ahlaklı bir toplu olabilir mi tartışması dikkatimizi çekiyor. Bugün batı toplumlarının çok ciddi sorunları var. Bunlar; aşırı sekülerleşme yani dünyevilik, aşırı materyalizm yani varsa-yoksa para pul ve aşırı hedonizm yani zevkçilik, şehvet peşinde koşma tarzında sorunlar yaşamaktadır. Bu 3 sorunu halletmeyen batı medeniyeti çekmeye mahkûmdur.

Müslümanların ise iman ve ibadet alanında fazla sorunu yok ama ahlaki açıdan sorunlarımız var. Bir Peygamber ki 3 defa yemin ederek: “Bir insan ki komşusu ona güvenemiyorsa vallahi o insan iman etmemiştir” buyuruyor. Peygamberimizin ortaya koyduğu bu ölçüyü günümüz Müslümanları sadece bireysel ilişkiler olarak  değil toplumsal ve uluslararası ilişkiler olarak da ele almak zorundayız.  İslam dini kılıç ile değil Müslümanların yüksek ahlaki değerleri ön planda tutması ile yayılmış ve milyonlarca insan İslam’ı tercih etmiştir.

‘Hocalarımız, vaizlerimiz konuşuyor ama etkili olmuyor’ diye bir şikâyet var. Niçin? Çünkü insanlarını sorunlarına dokunamıyoruz. Yapılan konuşmalar beklentilere ve sorulara karşılık olmuyor ve eğreti kalıyor. Eğitimde de bir şeyler anlatıyoruz ama çocukların dünyasına giremiyoruz.  Oysa Peygamberimizin davet metodu insanların ana sorunlarına dokunuyordu. Köle olan, kadın olan, genç olan onda kendi sıkıntısını çözen bir şeyler buldu. Peygamberimizin davet metodu toplumsal sorunları öne çıkaran bir davet metoduydu. İslam’ın kısa süre içinde yayılmasının nedeni Peygamber Efendimizin daveti içindeki o yüksek insanilik ve yüksek ahlakilik değerleri taşıyan metoduydu. İman ile emniyet yani güvenmek aynı köktendir. Güvenilir olmak imanın bir parçası olarak görüldüğü için ve güvenilir bir toplum meydana getirdiği içindir ki bu din bütün dünyayı etkimiştir. Bugün bu konuda büyük sorunlarımı varsa bu dini yeniden okumak, bu dinin kaynaklarını yeniden yorumlamak zorundayız. Bu dinin eskisine göre ihtiyaçları binlerce kat artan modern insanın ihtiyaçlarına cevap verecek potansiyeli ve zenginliği vardır. İşte o zenginliği ortaya çıkarmak ve insanlık ile buluşturmak gerekiyor.

“Yeni dünyada eski dille bir şey anlatamayacağımızı görmemiz lazım.”

Din alanında hizmet veren kurumların yeni dünya şartlarına göre yeni bir metedoloji geliştirmesi gerektiğine işaret eden Çağrıcı konuşmasına şöyle devam etti:

“İşte bu noktada İlahiyat Fakültelerimiz, Diyanet İşleri Başkanlığımız, İmam-Hatip Liselerimiz ve müftülüklerimizin yeni dünyada eski dille bir şey anlatamayacağını görmesi lazım.

Yeni dünyanın insanına manevi, ahlaki ve insani ilişkilerine bir düzen getiren ve onun kendi gerçekliği ile yüzleşmesini sağlayacak, sorunlarına dokunan, gönül dünyasına hitap eden bir dindarlık fotoğrafı ortaya koymamız gerekiyor ki; inşallah arzu ettiğimiz daha güzel bir toplamsal yapıya, güzel bir ümmete ve insanlığa ulaşalım.”

Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU “Kurucu ümmet olarak tarif ettiğimiz sahabiler Kur’an ve sünneti anlamada kilit bir rol üstlenmiştir."

Panelde son olarak söz alan DİB  Eski Başkanı ve KURAMER Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ise İslam dininin anlaşılmasında kaynak olarak Kur’an, sünnet ve kurucu sahabinin esas alınması gerektiğine dikkat çekerek şöyle konuştu:

“Bizler nasıl inanacağız ve inancımızı hayata nasıl yansıtacağız, Rabbimiz bizden ne istiyor diye baktığımızda İslam dininin ortaya çıkan birkaç alanını görüyoruz. Ahlak; insan olmanın fıtratı ile alakalı umumi bir haslettir. Dinin sağladığı şey ahlak umdelerini ortaya koymak insanlara keşfettirmek değil, o ahlak umdelerinin yaşanabilir bir hayata uygulanmasını sağlamaktır.

Onun için din bizimle 2 türlü irtibat kurdu. Birincisi Marifet irtibatı, yani yüce yaratanı anlama ve kavrama irtibatı ki biz ona iman diyoruz. ikincisi ise bizi yaratıp sayısız nimetler veren Allah’a karşı şükran borcu ve bağlığımız ifade etme usulleri ki biz buna da ibadet diyoruz. İbadet deyince biz bunu belli davranışları Allah’ın istediği şekilde yapmayı kastederiz. Allah’ın emretmediği bir davranış isterse 100 kat daha zor olsun ibadet olmaz.

Bir de ameli hayatımızdaki tüm davranışlarımızı içine alan yaşadığımız bir hayatımız var ki buna da muamelat diyoruz. Allah’a iman edenlerin iman ve ibadet noktasından sonra muamelat konusunda da belli bir kıvama gelmesi ve Allah’ın emrettiği şekilde bir hayat yaşaması gerekiyor.

Onun için İslam dini bir bakıma muamelatın kendisini değil o kalıplarla ulaşılması gereken ahlakî umdeleri öne çıkarır. İnsani değerlerin uluhiyet ile bir bağ kurması gerekiyor, işte İslamiyet bunu sağlıyor.

“İslam’ın akide esaslarını bu çağın şartları içinde nasıl ifade edeceğimize kafa yormamız gerekiyor”

İman ve ibadet noktasında dini anlayış 14 asırdır değişmedi diyebiliriz. Ama dinin toplumlara yönelik muamelat ahkamı ise daha çok toplumun marufu üzerine inşa edildi. Din toplumun marufunu esas alarak 2 şey yaptı. 1- İlkeleri koydu 2- Örnekler üzerinden ilkeleri belleklere açtı. Mesela aile hayatında mehir-iddet örneğini verdi, ticaret hayatında rehin örneğini verdi, şahitlerin bulunması gerektiğini bildirdi. Bizim bugün yapmamız gereken ise koyulan ilkeler ve örnekler üzerinden yeni çağın akide sorunlarıyla ilgilenmemiz ve İslam’ın akide esaslarını bu çağın şartları içinde nasıl ifade edeceğimize kafa yormamızdır.

“İslam âlimlerinin yapması gereken en önemli görev…”

İslam müçtehitlerinin yani âlimlerinin yaptıkları en önemli işlerden birisi Kur’an ve sünnetin getirdiğini o günkü toplumun marufları ile soyutlama yapıp daha üst ilkeler çıkararak o ilkeleri kendi toplumlarına geri döndürdüler. Yani araya bir içtihat-rey faaliyeti girdi. Örneği olduğu gibi vererek o örneğe olduğu gibi uyulması istenmedi… İşte bugün İlahiyat Fakültelerinin yapması gereken belki en önemli şey İslam üzerine tefekkürü arttırarak içtihat ve rey üzerine yoğunlaşmalarıdır.

Din Allah’ın dinidir ve Adem’den bu yana değişmemiştir. Şeriat deyince biz Allah’ın dininin açık hükümlerini anlıyoruz. Fıkıh ise din ve şeriat demek değildir. Fıkıh, Müslümanların din ve şeriatın getirdikleri üzerinde kafa yormaları, onları anlayıp kendi dünyalarına taşımalaradır. Kur’an açıktır diyebilirsiniz ama Kur’an hem açıktır hem de örtülüdür. Sözlük olarak açıktır ama siz onu kendi dünyanıza getirecekseniz yani araya sizin gayretinizin girmesi gerekmektedir.

Mesela ‘emanetleri ehline veriniz’ hükmü hem açık hem de kapalıdır. Ne zaman açılır; onu siz bir yönetici ve uygulayıcı olarak kendi toplumunuza uygulamaya başlayıp ta onun şahane meyvelerini devşirirse o zaman biz onun açık olduğunu anlarız. Yoksa bu ilke soyut olarak durduğu sürece belli bir örtülülük hali vardır. Adaleti yüceltmeyen hiçbir toplum yok ama birçok toplum adalet diyerek zulüm yapabiliyor. Çünkü o kapalılığı istismar ederek son derece vahim zulümler üretilebiliyor. İnsan hakları diyerek ülkeleri işgal edenler gibi.”

Yaklaşık 2.5 saat süren ve ilgi ile dinlenen program sonunda, panelistler dinleyicilerden gelen sorulara da cevap verdiler.