16.05.2018

RAMAZANI ANLAMA VE ANALAMLI KILMA

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُون يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ
Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki korunursunuz.

أَنَّ رسولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قالَ : « إِذا جَاءَ رَمَضَانُ ، فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الجنَّةِ ، وغُلِّقَت أَبْوَابُ النَّارِ ، وصُفِّدتِ الشياطِينُ » متفقٌ عليه .

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır."

Oruç ibadetinin daha önceki milletlere de farz kılınması itibariyle sosyal boyutunun olduğu hemen anlaşılmaktadır. Orucun sosyal yönünün olduğu o kadar belirli ve aşikâr ki, adeta oruç hangi mevsimde gelirse gelsin ortalığı kendi boyasına boyuyor. Çalışma saatleri, uyku ve istirahat saatleri kısaca her şey kendisini oruca adapte etmek zorunda kalıyor. Aslında oruç durmadan tek istikamete doğru yol alan vakit saatini durduruyor ve yeniden ayar yapıyor. Makineleşmeye “dur” diyor ve insana makine olmadığını hatırlatıyor.

“Ramazan ayının manevi hayatımıza kazandırdığı ve dolayısıyla günlük yaşantımıza getirdiği rahmet ve güzelliği üç cümlecikle ortaya koyan hadisimiz, bizi ramazan ve oruç iklimine hem hazırlamakta hem de ısındırmakta ve böylece umutlanmamıza vesile olmaktadır.

Hadisin ilk cümlesinde açıldığı bildirilen  cennet kapıları, başka bazı rivayetlerde, rahmet kapıları ve gök kapıları olarak geçmektedir. Aslında bu üç tanımlama, aynı şeyin farklı anlatımından ibarettir. Netice itibariyle gök kapıları rahmet kapıları, rahmet kapıları da cennet kapıları anlamındadır.

Cennet kapılarının açılması, ilâhî rahmetin her zamankinden daha büyük çapta hayatı kaplaması demektir. Bunun tabii sonucu cehennem kapılarının kapanmasıdır. Cehennem kapılarının kapanması ise, cehennem davetçisi şeytanların faaliyet alanlarının daraltılması, etkilerinin kısıtlanması demektir. Bütün bunlar da ramazan ayında topluca ve toplumca daha derinden ve yaygın olarak yaşanmaya başlanan temiz dini hayatın bir bakıma sebebi, bir bakıma da sonucudur.”

Oruç insana kendine çekidüzen vermesini de telkin eder. Adeta çevresinde ihtiyaç sahibi olanları arayıp bulmasını emreder. Böylece toplumun kaynaşması sağlanır. Birlik ve beraberlik duyguları ayrı bir önem kazanır bu mevsimde. Sosyal faaliyetler ve etkinlikler daha fazla boy salar bu dönemde. Yaşlılar, kimsesizler, sokağa terk edilmişler gündemin ilk sıralarına yerleşir bu mübarek ayda. Bu nedenle ramazan, asker yolu bekler gibi, hacıyolu bekler gibi, gurbetteki sevgiliyi bekler gibi beklenir. Senede bir gelir. Tüm ihtişamıyla gelir. On bir Ayın Sultanı olarak gelir ve tahtına kurulur. Ayrılırken de arkasında bir sevinç bırakır ki, görevini yerine getirip işini başarıyla bitiren kişilerin sevinci gibi. Yani Bayram Sevinci. Şekerden daha tatlı, şeker gibi bir bayram. Anadolu’nun Müslüman Halkı ona belki de hiç bir dilde kullanılmayan bir isim verir. Şeker Bayramı. Şeker gibi bayram...

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "İnsanın her amelinin sevabı yedi yüze kadar katlanır. Allah buyurdu ki: "Oruç bunun dışında. Çünkü o, benim içindir, onun ödülünü ben vereceğim. Çünkü o, şehvetini ve yemesini sırf benim için terk ediyor."Oruçlunun iki sevinci vardır: iftar edince ve Rabbine kavuşunca. Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur."

 Yukarıda zikrettiğimiz hadis, orucun otokontrol sistemini sağladığına önemli bir delildir. Oruçta gösteriş olmaz. Kimsenin görmediği yerde oruç tutmayan zaten tutmaz. O nedenle oruç ancak Allah rızası için yapılan bir ibadettir. Bu yönü ile toplumda otokontrol, kendi kendine iken de, toplumun içinde iken de aynı olmayı insana öğretir. Bildiğiniz gibi toplumda kendi kendinin bekçisi olan insanlar çoğaldığında güven ve huzur artar. Güven ve huzurun önemini güven ve huzuru olmayan toplumlar iyi bilirler.

Herkesin kendi şeytanını zincire vurduğu, cennetin kapılarının sonuna kadar açık, cehennem kapılarının  (kapatmak isteyenler için) kapandığı rahmet mevsimi oruç ayı, oruçlu oruçsuz herkesi kuşatır. İftar çadırlarının önü bu manzaranın en güzel görüldüğü yerlerdir. Dertler ve sıkıntılar bu mevsimde daha bir hafifler. Onun için Peygamberimiz buyuruyor ki:

“ Bir hurmanın yarısı ile bile olsa cehennem azabından korununuz.”

“Müslüman, din kardeşine yardımda bulundukça Allah da ona yardımda bulunur.”

“Kim, bir Müslüman’ın dünya darlığını giderip de sevindirirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntısını giderip mutlu eder.”

 Ramazan bu duygularla karşılanır ve gereği bu ilkeye göre yapılır.

İkram sektörü bu mevsimde daha fazla mesai yapar. Veren eller daha fazla iş görür. Nimetlerin kadri daha fazla bilinir. Çaresizler daha fazla hatırlanır. Kısaca hayırda yarışanlar yollara dizilir. Veren vermenin mutluluğunu; alan ihtiyacını gidermenin sevincini yaşar. Böylece sevinçler paylaştıkça artarken, üzüntüler de paylaştıkça azalır. Bu durum topluma enerji vererek yaşam kalitesini ve güveni yükselir.

Evlerde, camilerde Kutsal Kitabımızın güzel namelerle göklere yükselmesi ayrı bir güven verir insana. Teravih namazları birlik ruhumuzu canlandırır. Çocuk, yaşlı kadın-erkek bir başka tat verir cemaate. İş hayatının acımasız çarkları arasında yuvarlanan insanlar bu ayda kendine gelir ve çevresini, komşusunu daha fazla hatırlar.

Babaların da katıldıkları ve ailecek yemek sofralarında buluşma bu mevsimde gerçekleşir. Aile bu günlerde biraz daha fazla safları sıklaştırır. Sıcak çorbalar ellerde yan, alt veya üst komşu kapılarının zilleri çalar “Annem çorba gönderdi de…”  diyen sevimli yavruların minik parmaklarıyla. “ Ya Eba Zer! Çorba pişirdiğinde biraz farklı yap ve komşunu da düşün!” uyarısı ve tavsiyesi evlerde yeniden-yeniden hatırlanır ve hayata geçirilir.

İbadetler içinde Oruç, her yönüyle kendine has bir ibadettir. Yukarıda söylediğim gibi bu ibadet insanı yönetir. Çeker çevirir. Herkes onun kurallarına göre hareket eder. Bu ibadeti siz idare edemezsiniz o sizi idare eder. Oruç sabır okuludur. Sabretmeyi, sıkıntılara göğüs germeyi, beklemeyi, işi zamanında yapmayı hep o öğretir. Önümüze gelen nimetlerin, alışkanlıklarımızın nedeniyle farkına varamayışımızın farkındalığını oruç öğretir.

Orucun, uruc yani yücelme ve yükseklere çıkma anlamına geldiği düşünüldüğünde anlamı bir daha farklılaşmaktadır. Hz. Peygamber’in neden İslam’ın beş temel esasından biri olarak orucu gösterdiği daha iyi anlaşılmaktadır.

Ramadan (Biz Ramazan diye okuyoruz)  sözcüğünün Arapçada sonbaharda yağan ve biriken tüm kirleri sürükleyip götüren ve her tarafı temizleyen sağanak yağmur manasına gelmesi manidar değil midir? Böylece Ramazan ve oruç vücudumuzda birikmiş maddi-manevi kirleri temizleme anlamına da gelir. Yine Ramadan kelimesinin güneşin taşları ısıtarak kum haline getirmesi anlamından hareketle vücudumuzda, yüreğimizde, damarlarımızda yer etmiş Kusur Kayalıklarımızı, Taşlaşan Duygularımızı parçalayıp tuz-buz etmesi an vlamına da algılarız.

Öyleyse haydin bu ramazanda Yitik Cennetimizi aramaya, Taş Medeniyeti! Yerine Kalp Medeniyeti kurmaya, Oruç ile Uruca (yükselmeye), “ iftar sofralarını israf sofraları yapmamaya” , Duyarlılığa ve Paylaşma ve Paylaşabilme Medeniyetini ayağa kaldırmaya...

Selam ve dua ile…

Yusuf SARIKAYA
Elazığ İl Müftüsü.